Beyazıt Meydanı’nda Ben
Bu kısa öykü, Nazım Hikmet Ran’ın Beyazıt Meydanı’ndaki Ölü şiiri üstüne yazılmıştır.
Tarçın kokusu kaplamış her yeri ve sırtımdan iliklerime kadar üşüdüğümü hissedebiliyorum. Öyle bir tarçın kokusu ki bana ölülerimi getiriyor geri, öyle bir tarçın kokusu ki sonbahar içinde ve kendisi. Aynı tarçın kokusu, aynı kestane kokusu, aynı annemin kokusu, aynı yaprak hışırtısı, Beyazıt Meydanı’ndaki her şey aynı, durağan. Halbuki daha az önce yanıp tutuşmakta idim, halbuki bu meydan alev alevdi daha saniyeler evvel. Neden öyle? Soruyorum size, neden her şey aynı, neden her şey yerli yerinde ve neden, neden herkesin gözü üstümde ve de çok dışarda?
Kimya dersim var, baya da erken hem de. Yetişmem için biraz daha erken çıkmak gerekir. Çok mu çay içtim ki? Umarım uyuyabilirim, malum, ders var, yetişmek gerek. Olmayacak mıyız biz geleceğin bilim insanları, yozlaşmış ülkemin kaçmak için çabalayan beyni olmayacak mıyız? Büyük meydandan geçeyim en iyisi, daha hızlı olur.
“Ne işin var senin burada, dön çabuk geri!”
nasıl?
nasıl anne?
buradasın, nasıl?
Elif’e birkaç karanfil alayım, kızıl karanfillerden, sever o hem kızılları hem de karanfilleri. Sever o insanın eşitlik için verdiği o boş mücadeleyi. Sever o, kendini avutmak için verdiği mücadelelerde kaybolmayı ve yeni bir Elif bulmayı, ben de korkarım bundan. Bütün Elifleri kaybetmekten ve de yeni bir Elif’in bensiz olacağından. Siz de haklısınız, gerçek sevgi karşılık bekler mi hiç? Değil midir sevginin en saf hali, arsız bir kediyi beslemek? Sevgim öyle bencilce ki onun beni geri sevmesine ihtiyacı yok. Sevgim bencil çünkü kendi kendine bahtiyar.
Neden sessizsin, hep konuşurdun sen? Neden yalnızsın, ben neredeyim? Neden gözlerin kuru, ben öldüm ama.
Beyazıt Meydanı’ndaki bir ölü olmuşum ben, haberim yok. Aldığım kızıl karanfiller yere saçılmış ve şanslılarından bir tanesi de şanssız alnımda açmış, haberim yok. Toprağa, betona, bu şehre, dünyaya şıp şıp damlıyor kanım, haberim yok. Silahlı milletim hürriyet türküleriyle gelip zaptedene kadar büyük meydanı, burada kalacağım, haberim var.
Haberim var; devrimden ve morgda yatan cesetimden.
Haberim var, tarçın kokusunun nerden geldiğinden.
Haberim var, kavuşmuşum anneme.
Haberim var ve aynı zamanda boş bir zihin.
Sorularım boşa, cevaplanamadı; belki de cevabı yoktu.
Canım sağ olsun, haberim var.